Alışkanlıkların, yaşam standartlarının, teknolojinin ve buna bağlı olarak da müzik teknolojilerinin gelişimiyle birlikte, müzik kültürümüzde ve dinleme alışkanlıklarımızda da değişimler olduğu bir gerçek. Müziğin kaydedilebilmesiyle başlayan süreç, ticari anlamda onu daha fazla dinleyiciyle buluşturma ihtiyacı doğurdu. Bu sebeple hayatımıza ilk olarak plaklar (Vinyl records) girdi. Sonrasında bu süreci makara bant, kaset, CD gibi kopya unsurları izledi. Elbette bunlarla birlikte, bunları çalacak sistemler de gelişti ve pek çok marka bu dinleme sistemleriyle ilgili cihazlar geliştirerek sürece dahil oldular. Müziği son tüketiciye ulaştıran bu tür sistemlere Re-production / Reprodüksiyon elemanları diyoruz. Yani stüdyoda kaydedilip proses edilen içeriğin, son tüketici tarafından dinlenebilmesi amacına hizmet eden cihazlar… Özellikle 2000’li yıllara geldiğimizde kaset ve CD egemenliğindeki müzik endüstrisi, dijitalleşmeye doğru yol aldı ve kaset de yarıştan koptu. Şu an günümüzde CD ile birlikte, dijital müzik formatları ve aslında yarışta her zaman var olan ve pes etmeyen plaklar son tüketiciye ulaşıyor. ‘’Son tüketici’’ kavramı aslında tüm bu gelişimin en önemli unsuru. Yazımın başında da belirttiğim gibi yaşam standartları ve gelişen teknoloji, insanların beklentilerini ve müzik alışkanlıklarını da etkiledi ve ticari anlamda müzik, bir tüketim unsuru haline geldi. Özellikle dijital ses teknolojilerinin de gelişimiyle birlikte, bir tıkla milyonlarca müziğe aynı anda ulaşabiliyoruz. Bu sebeple istediğimiz müziği pek çok mobil cihazdan rahatlıkla dinleyebiliyoruz. Burada ‘’Mobilite’’ ifadesinin de altını çizmek gerekiyor. Şüphesiz ki evimizde geçirdiğimiz vakitten daha fazla dışarda vakit geçiriyoruz. İşte, yolda, okulda vaktimizin büyük bir kısmı geçiyor ve bu da bir müzikseverlerin, müziğini dilediği her yerde dinleyebilme ihtiyacını doğuruyor. Cep telefonları, tabletler, müzik çalarlar bu amaca hizmet ediyor ve özellikle Tidal, Spotify, Apple Music, Fizy, TTnet gibi uygulama ve hizmet platformları, milyonlarca müziğe gerek evimizde sabit cihazlarımızdan gerekse mobil cihazlarımızdan kolayca ulaşmamıza olanak sağlıyorlar.
Kulaklıklar ise işte tam bu noktada devreye giriyorlar. Kolay taşınabilmeleri ve mobil müzik cihazlarıyla da kullanılabilmeleri sebebiyle kulaklıklar, gerek profesyonellerin gerekse son tüketicilerin vazgeçilmez donanımları haline geldiler. Pek çok üretici firmanın binlerce kulaklık modeli mevcut ve bu okyanus içinde, hemen şu soru akla gelir : ‘’Nasıl bir kulaklık seçmeliyim?’’ Bana da çok sık sorulan bir sorudur. Bu soruya doğru yanıt verebilmek için, kişinin kullanım alanını ve müzikal beklentilerini iyi analiz etmek gerekiyor.
Bundan yola çıkarak, bu ve benzeri soruların cevabını verebilmek, gerek profesyonellerin gerekse son kullanıcının aklındaki sorulara cevap bulmak adına kulaklıklarla ilgili bir yazı dizisi hazırlama gereği duydum. Yazının ilk bölümünü de kulaklıkların tarihsel gelişimi ve çeşitlerine ayırdım.
Gelin, geçmişi 1880’li yıllara dayanan kulaklıkların tarihsel gelişimini ve çeşitlerini yakından tanıyarak bu sorunun cevabını arayalım ve kulaklıkların aslında zannedildiği kadar basit aygıtlar olmadıklarını da yakından görelim.
KULAKLIĞIN TARİHÇESİ
Reprodüksiyon dünyasının en önemli dinleme ekipmanlarından olan kulaklıkların geçmişi 1880’li yıllara dayanıyor.
1881 yılında, o zamanın telefon operatörleri tarafından ankesörlere bağlı olarak kullanılan ve tek parçadan oluşan kulaklık, kullanıcının omzuna sabitlenerek kullanılıyordu.
1895 yılına gelindiğinde ise o zamanın şartlarıyla hiç de hafife alınmayacak bir sistem geliştirildi. Bu sistemin adı ‘’Electrophone’’du. İngiliz Electrophone firması tarafından geliştirilen bu sistem, tiyatro oyunlarını, operaları ve canlı etkinlikleri uzaktaki dinleyiciyle buluşturmak için geliştirilen bir ses dağıtım sistemiydi. Tıpkı, telefon santrali dağıtım sistemi gibi çalışıyordu. Sahnenin önüne yerleştirilen mikrofonlarla kaydedilen gösteri, ses sinyalleri işlendikten sonra elektrik sinyali olarak hat üzerinden evlerdeki alıcılara ulaştırılıyordu. Dinleyiciler, o ortamda olmalarına gerek kalmadan, alıcıya bağlı steteskop şeklindeki kulaklıklardan dinleyebiliyorlardı. (Bu kulaklıklar günümüzde geliştirilerek ‘stethoset’ adını almışlardır.)
Gösteriyi kaydeden mikrofonlar sahneye bakacak şekilde sahne ışıklarının hemen önüne konumlandırılıyordu .
Adelphi Tiyatrosu mikrofonların konumu
Adelphi Tiyatrosu sinyal dağıtım panosu (1920)
Sahnenin hemen altına konumlandırıldığı düşünülmektedir.
Electrophone Sinyal Dağıtım Panosu
Electrophone dağıtım panelinde görev yapan santral çalışanları.
Electrophone alıcı sistemi ve kulaklıklar
(Stethoset)
Electrophone alıcısına bağlı kulaklıklarla dinleme yapan dinleyiciler.
Electrophone sistemiyle toplu dinleme yapan dinleyiciler.
Electrophone firmasının o dönemde kullandığı reklam afişleri
Electrophone firması 1895-1926 yılları arasında, İngiltere’de aralıksız hizmet vermiş ve sonrasında kapanmıştır.
1910 yılına geldiğimizde ise Nathaniel Baldwin, günümüzdeki modern kulaklıkların atası olan ilk tasarımı geliştirdi. Evinin mutfağında yaptığı bu modeli, Amerikan Deniz Kuvvetleri’ne sattı. Daha da ilginci, bu tasarımın patentini almadı!
Nathaniel Baldwin’in ilk modern tasarımı olan kulaklık modeli
Baldwin’in modern kulaklıklara ışık tutan bu tasarımını, sonraki yıllarda, önde gelen kulaklık üreticileri kendi modellerini üreterek geliştirmeye başladılar.
1937 yılında, Alman kulaklık ve mikrofon devi Beyerdynamic, ilk dinamik sürücülü modeli olan DT-48 modelini üretti.
1949 yılına geldiğimizde, bir başka büyük oyuncu da oyuna dahil oldu. Avusturyalı üretici AKG, ilk kulaklığı olan K 120 modelini üretti.
1958 Yılında, John C. Koss dünyanın ilk stereo kulaklığı Koss SP/3 modelini geliştirdi. Kulaklık teknolojilerinde bir devrim olan bu atılımdan sonra, farklı modeller ve devamında da elektrostatik modeller geliştiren Koss firması, günümüzde halen üretime devam ediyor.
Yıllar 1959’u gösterdiğinde, Japon üretici Stax, ilk elektrostatik kulaklığı olan SR-1 modelini geliştirdi ve Tokyo’da tanıttı. Elektrostatik kulaklık denildiğinde akla gelen ilk markalardan olan Stax, günümüzde halen üst düzey elektrostatik kulaklık modellerini üretmektedir.
1968 yılında Amerikan üretici Koss da elektrostatik kulaklıklara el attı ve ilk elektrostatik modeli olan ESP/6 modelini geliştirdi. Modelin en önemli özelliği, ilk dahili güç beslemeli elektrostatik kulaklık olmasıydı.
Sony bu üretimden sonra kulaklık çeşitlerini geliştirerek günümüze kadar farklı özellikte pek çok üretim yaptı. Diğer yandan, bu gelişimden Walkman de etkilendi ve kasetin yerini önce CD çalarlar sonra dijital müzik çalarlar aldı. Sony, taşınabilir dijital Hi-Res Walkman müzik çalarları ve yeni nesil kulaklıkları ile gelişimini sürdürmeye devam ediyor.
1980’li yıllarda kulaklık teknolojilerinin de ilerlemesiyle birlikte, kulak içi modeller de hayatımıza girdi. Ear-bud olarak tasarlanan modeller milyonlarca insana ulaştı.
Tasarımı ve teknolojisiyle büyük dikkat çeken Orpheus, 2016 yılında, Sennheiser senior akustik mühendisi Axel Grell tarafından yeniden tasarlandı ve ‘’Sennheiser HE 1’’ adını aldı. İlk üretildiği tarihten tam 25 yıl sonra, bu sefer bambaşka ve etkileyici bir tasarımla odyofillerin beğenisine sunuldu.
Mekanik rezonansı(Gövde titreşimi) engelleyen ve Cantara adı verilen mermerden üretilen gövdesi, 8 adet vakum tüpü, analog ve 24 bit 192 kHz’ye kadar dijital ses kaynağı bağlantı yapmaya olanak sağlayan amfilikatör katı ile, 6000 bağımsız parçadan oluşan HE 1 modelinin bir tanesi 400 saatte üretiliyor. Çok özel bir açılışı da olan HE 1’in ses potansları ve vakum tüpleri gövdenin içinden otomatik olarak dışarı çıkıyor ve kulaklığın olduğu haznenin kapağı da otomatik olarak açılıyor. Sesiyle olduğu kadar, açılışıyla da dinleyicileri etkileyen bir teknolojiye sahip olan modelin, 2018 itibariyle satış fiyatı 60000 dolar.
Kısa bir Orpheus arasından sonra tekrar geriye gidelim…2000 yılında, Amerikan Bose firması ilk aktif gürültü engelleme özellikli kulaklığını geliştirdi ve bu seriye QuiteComfort adını verdi.
Kulaklıkların tarihsel gelişimi boyunca onlarca marka, farklı tipte ve teknolojide modele imza attı. Tüm bu gelişmeler günümüzdeki modern kulaklıkların ortaya çıkmasına olanak sağladı. Peki şu anda kullanılan modern kulaklıkları fiziksel olarak nasıl sınıflandırıyoruz? Ve farkları neler? Şimdi de kulaklıkların fiziksel yapılarını yakından inceleyelim…
FİZİKSEL YAPILARINA GÖRE KULAKLIKLAR
Kulaklıkları, fiziksel özellikleri ve takma şekillerini göz önüne aldığımızda 2 ana kısımda inceleyebiliriz:
1) Headphones (Headsets/Kafabantlı): İkİ kulaklık kapsülü bir kafa bandı yardımıyla birleşir ve başın üzerinde desteklenerek kullanılır. Modern kulaklıklarda kapsüller bu kafa bandı üzerindeki bir hat üzerinde yukarı-aşağı, içeri-dışarı hareket ederek kafaya göre ayarlanır. Mobil cihazlarla dinleme için kullanıldıkları gibi profesyonel uygulamalarda da en çok tercih edilen tipte modellerdir.
Yine farklı yapıda kapsüllere sahip kafabantlı modelleri ilerleyen bölümlerde ayrıca inceleyeceğim.
2) Earphones (Earpiece): Kafa bandı bulunmayan, direkt olarak kulakla ve kulak yoluyla temas halinde olan modellerdir. Kendi içinde kulak kanalına giren modeller (Ear-Canal) ve kulak kanalına girmeyen (Ear-bud) modeller olarak iki gruba ayırabiliriz.
Her iki modelin de fiziksel olarak kullanım alanı değişse de, kullanıcı konforu ve dinleme alışkanlıklarına göre tercih edilmektedir. Kulak kanalına giren ear-canal modeller, kulaklık silikonu ve özel sünger uçlarla kullanılarak, kulak deliğine uyum sağlama ve izolasyon anlamında daha başarılı olmalarından dolayı tercih edilirken, ear-bud modeller, kulaklığın kulak kanalına girmesinden rahatsızlık duyan ve dışarıdaki sesten çok fazla izole olmak istemeyen kullanıcılar tarafından tercih ediliyor. Diğer yandan kulak kanalına giren ear-canal modellerin daha profesyonel uygulamalarda da kullanıldığını ve kulak kalıbı alınarak özelleştirilebilen modeller olduklarını da belirtelim. (In-Ear monitoring sistemleri gibi…)
Şimdi bu modelleri takma şekillerine göre sınıflandırarak ve kapsül yapılarını da inceleyerek ele alalım.
Headphones (kafabantlı) ve Earphones (kulak yolu bağlantılı) modelleri, kulak kepçesi ile ilişkisi, duruşu ve kapsül yapılarına göre alt sınıflara ayırıyoruz. Kulaktaki pozisyonuna göre ya da takma/giyme şekline göre kulaklıkları 3 kısımda inceliyoruz. Bunlar :
1) Kulak Çevreleyen (Over-Ear, Around-Ear, Circum Aural)
2) Kulak Üstü (On-Ear, Supra-Aural)
3) Kulak İçi (In-Ear)
– Ear-Canal
– Ear-Bud
Tüm bu modelleri, fiziksel özellikleri, kullanım alanları, avantajları-dezavantajlarına göre tek tek inceleyelim :
1) Kulak Çevreleyen (Over-Ear, Around-Ear, Circum Aural)
Kulak kepçesini tamamen içine alan ve sürücüsü kulak zarıyla mesafeli olan kapsül yapısına sahip modellerdir. Tam kapalı kapsül yapısına ve deri kulak pedlerine sahip olan modeller özellikle yüksek ses izolasyonu sağlarken, tam açık/yarı açık kapsül yapısına sahip iyi tasarlanmış modeller, daha sahnesi geniş, detaylı ve net bir duyum sunarlar. (Kapalı, yarı açık ve tam açık kapsül yapılarına ‘’Kulaklıklarda Akustik Prensip’’ isimli yazımda değineceğim.) Stüdyo çalışmalarında, kayıt sırasında, kulaklıktan çıkan sesin mikrofona sızmasını engellemek için kapalı tasarım, kulak çevreleyen modeller tercih etmemizin nedeni budur. Diğer yandan, son kullanıcı müzik severler, dışarıda müzik dinlemek istediklerinde, izolasyonları iyi olduğu için bu modelleri tercih etmektedirler. Ergonomik olarak da kulağı tamamen çevrelediklerinden dolayı konforlu bir duyum sağlarlar.
2) Kulak Üstü (On-Ear, Supra-Aural)
Kulak kepçesinin üzerinde duran modellerdir. Yine kulak çevreleyen modellerde olduğu gibi kapsül kulak yoluyla mesafelidir. Bu modellerde de kapalı, açık ve yarı açık kapsül tipleri mevcuttur. İzolasyon anlamında, kulak çevreleyen modeller kadar başarılı olmasalar da hafif tasarımları ve küçük kapsül yapılarıyla profesyoneller ve son tüketiciler tarafından tercih edilirler. Ergonomik olaraksa, kulak kepçesinin üzerinde durdukları ve kulak kepçesinin üzerine bir baskı uygulayarak, geriye doğru ittikleri için, uzun süreli kullanımlarda, kullanıcının kulak yapısına bağlı olarak, rahatsızlık yaratma olasılıkları söz konusudur. Bu elbette her kullanıcı için geçerli değildir.
3) Kulak İçi (In-Ear)
Kulak kapsülleri direkt olarak kulak yoluyla temas halindedir ve ses doğrudan kulak zarına iletilir. Ear-bud modellerin aksine, ear-canal modeller direkt olarak silikon uçlar yardımıyla kulak deliğine girerek kulağa oturur. Ear-bud modeller kulak deliği çevresindeki kıkırdağa yerleşerek kulak deliğini kapatacak şekilde sesi kulağın içine iletir. Bu noktada, duyum sağlığı büyük önem taşıdığından, kulaklığın ses şiddetinin ayarlanması ve dengeli ses karakterine sahip modellerin tercih edilmesi gerekir. Kulak içi modellerde ses direkt olarak, herhangi bir kırınıma uğramadan kulak yoluna iletildiği için, gövdenin ve sürücünün akustik karakterinin iyi ayarlanması önem taşır. Uzun süreli dinlemelerde yüksek sesin kalıcı hasarlar oluşturabileceği unutulmamalıdır.
Kullanım alanı olarak profesyoneller genellikle çok sürücülü ( Balans armatür ) ve tek sürücülü kulak içi, ear-canal modelleri, sahne ve stüdyo uygulamalarında monitör olarak tercih ederken, son kullanıcılar, taşınabilir olmaları ve kolay sürülebilmeleri nedeniyle de mobil cihazlarda dinleme yapmak için tercih etmektedirler. Ear-bud modeller yine son kullanıcılar tarafından tercih edilseler de profesyonel uygulamalarda tercih edilmezler.
Kişiye özel kulak içi monitör kulaklıklarda ise kişinin kulak kalıbı alınarak özel üretim yapılır. Özel üretilen bu gövdeye sürücüler yerleştirilir.
Kulak içi modellerde kullanılan dinamik sürücülere ve balanslı/dengeli armatür sürücü çeşitlerine, ‘’Kulaklıklarda Sürücü Çeşitleri’’ başlıklı yazımda ayrıca değineceğim.
Özetle;
Kulaklık tercihi yaparken kişisel beklentilerimiz, müzikal alışkanlıklarımız, kullanım alanımız ve dinleyeceğimiz yardımcı donanımlara göre tercih yapmak önemlidir. Örneğin; Stüdyo çalışmalarında kullandığımız prodüksiyon kulaklıkları ya da Hi-Fi kulaklılar, fiziksel özellikleri ve teknik değerleri açısından ekstra amfilikatör ve donanımlara ihtiyaç duyarlar. Mobil kullanım için, mobil cihazlarla kullanımda doğru tercih olmayacaklardır ve beklenen performansı vermeyeceklerdir. Aynı şekilde mobil kullanım için tasarlanmış modeller de profesyonel cihazlarla kullanım için yetersiz kalacaklardır. Bu sebeple, ben de her zaman kullanım alanına göre farklı türde kulaklıklar tercih edilmesini tavsiye ederim. Stüdyolarımızda farklı, mobil dinleme için farklı, varsa evimizdeki Hi-Fi ekipmanlarda dinleme yapmak için farklı kulaklıklar tercih etmekte fayda vardır.
Doğru kulaklık seçimine daha iyi ışık tutabilmek adına, kulaklıklardaki kapsül yapılarına ve ses olan etkilerine, ‘’Kulaklıklar 2 – Kulaklıklarda Akustik Prensip’’ başlıklı yazımda değinerek, kapsül tasarımının da sese olan etkisini açıklamaya çalışacağım.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…
Müzikli günler…
audiocommando.pro’dan alıntıdır.